12 Kasım 2018 Pazartesi
Devlet Hukukunda Teorinin Pratikle İlişkisi
Kant, teorinin pratikle üç alanda ortaya çıkan ilişkisini ele alır: İlki genel olarak ahlak alanında (bireysel mutluluk ile ilgili olmak üzere); ikincisi genel olarak politika alanında (devletin refahı ile olmak üzere) ve nihayet üçüncüsü ise kosmopolitan (çeşitli uluslardan kimseleri içinde barındıran) yaklaşımda (bir bütün olarak insan soyunun refahı, yani insanlığın gelecek çağlara uzanan bir dizi gelişme dâhilinde yavaş yavaş artan refahıyla ilgili olmak üzere). Teorinin pratikle, ahlak alanında, devlet hukuku alanında ve nihayet halkların hukuku alanındaki ilişkisini sırasıyla ele alır Kant. Biz burada yalnızca ikinciyi ele alacağız: devlet hukukunda teorinin pratikle ilişkisi üstüne (Hobbes'a karşı). Bir insan kalabalığını toplum halinde birleştiren sözleşmeler arasında sivil anayasayı inşa eden sözleşme, özel bir doğaya sahiptir; çünkü o uygulamada bütün diğer sözleşmelerle birçok benzer noktaya sahip olsa da, anayasanın kurucu ilkesi bakımından kökten farklıdır. Bütün toplumsal sözleşmelerde bireylerin belli bir amaç doğrultusunda birlik oluşturduğunu görürüz. Fakat bu birliğin kendinde bir amaç olarak oluşmasına, dolayısıyla birbirlerini karşılıklı olarak etkilemekten kaçınamayan insanların bütün dışsal ilişkilerinde koşulsuz ve temel bir görev olarak tesis edilmesine, yalnızca sivil durumu, yani cumhuriyeti (ulusu) kuran bir toplumda rastlanır. Kendinde bir görev olarak bu tarz bir dışsal ilişki, aslında bütün başka dışsal görevlerin en üstün biçimsel şartını oluşturur ve bununla baskıcı kamusal yasalar altında insanın hakkını tesis etmek ve bu sayede her insana kendisine ait olan şeyi verebilmek ve onu başka birinden gelecek saldırılardan koruyabilmek amaçlanır. Fakat dışsal hak anlayışının kaynağında, aslında tamamen, insanların birbirleriyle kurdukları dışsal ilişkilerde özgür oldukları yolunda bir anlayış yatmaktadır ve bunun, bütün insanların doğası gereği paylaştığı mutluluğu elde etme amacıyla veya bu amaca erişmek için tavsiye edilen araçlarla hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle, ikincisi yani mutlakın amacı, birincisinin, yani dışsal hakkı belirleyen yasaların zeminine kesinlikle yerleştirilemez. Hak, tek tek her bireyin özgürlüğünü başka herkesin özgürlüğüyle uyum içinde sınırlamaktır ve bu uyum, evrensel bir yasaya uyulduğu müddetçe mümkün olur. Bu uyumu yalnızca dışsal yasalardan ibaret olan kamusal hukuk mümkün kılar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder